14 Haziran 2017 Çarşamba

-BİZ TÜRKLER-Aybüke TOSKA

Biz Türkler bir şehit verdiğimiz zaman dünyayı yıkarız, o ateş sadece bir eve değil tüm Türklerin evine düşer, yanan sadece o ana babanın yüreği olmaz tüm Türklerin yüreği yanar. 

Biz Türkler her zaman şanlı tarihimizle gururlanırız, biz her saniye vatan aşkıyla yanarız, biz her gün vatana yararımız dokunsun diye çabalarız, biz her gün Mehmetçiğe dua ederiz, biz Türkler geçmişte ne isek şimdide oyuz. 

Biz sadece şehit haberi geldiği zaman internet üzerinden paylaşımlar yapan, haftanın bir günü sadece 2 saatliğine tarihiyle gururlanan, sadece şehit haberi geldiği zaman askerini anan, üzerinde Amerikan bayrağı ile dolaşan, bu vatan uğruna şehit düşmüş askerler varken bile evlendirme programlarının hiç bir bölümünü kaçırmayan, ülkede olup  biten olaylardan bir haber yarışma programlarını takip edenler, arkadaşlarıyla daha erken buluşabilmek için okul çıkışı okunan İstiklal Marşından kaçanlar değiliz. 

Biz yağmurun altında ıslansak dahi Andımızı okuyan, İstiklal Marşı okurken bağırmaktan sesi kısılan, şehitlik mertebesine ulaşmak için dua eden, vatanın bir parça toprağını vermemek için canını veren Türk’üz. 

BİZ TÜRKLER KUTLU GÜN GELDİĞİNDE ATALARIMIZIN YAPTIRTTIĞI ÇİN SEDDİNDE BULUŞACAĞIZ. 


-ÜLKEMİZDE TURİZM-Arzu ABANOZ

   Ülkemizde turizm aktif bir sermaye olmakla birlikte kültürel çeşitliliğin sağlanması amacıyla büyük bir veli nimettir. Tüm bu faydalarına rağmen turizmin ülkemizin doğal ve tarihi zenginliklerine de zararı çok fazladır.

   Ülkemiz hem coğrafi konumu gereği zengin topraklara sahip hem de birçok medeniyete ve devlete ev sahipliği yapmış bir bölge üzerindedir. Çok farklı kültürleri bir çatı altında toplamış olan ülkemiz bu sebeplerdendir ki geniş turistik değerlere sahiptir. Dört mevsim doğa turizmini canlı tutan ülkemizde bu alana yönelik; Sağlık ve termal, kış, mağara, yayla, av, yat, ipek yolu, hava sporları, dağcılık, akarsu ve su sporları turizmi gerçekleştirilmektedir. Bunların yanında kültür turizmi ülkemiz için büyük bir kapıdır. Tüm bu çeşitlilik ve yoğunluk elbette daima yarar sağlamıyor. Gerek merak gerek vandallık tarihi yapılarımıza ciddi zarar vermekte bunun önüne geçmek için uygun güvenlik önlemleri alınsa dahi eserler hem beşeri hem de doğal unsurlar sebebiyle tahrip olabiliyor. Tarihi eserler dışında ülkemizin turist çeken diğer bir özelliği doğal güzellikleridir. Küresel ısınmanın etkisi bir yana insanların dikkatsizliği ve sorumsuzluğu yüzünden her yıl yüzlerce hektar orman yangını gerçekleşiyor. Ne yazıktır ki tüm önlemlere rağmen bu durum tam anlamıyla önlenememekte ve doğal zenginliklerimiz ziyan olmaktadır.

  Var olduğumuz toprakların değeri paha biçilemez ölçüdedir. Yaşamımızı sürdürdüğümüz, ekmeğimizi çıkardığımız bu toprakları maddi manevi tüm değerleri ile korumak boynumuzun borcudur. Doğamızı koruyalım, tarihimizin  değerini bilelim, turizme can verelim.


-TURİZM’İN OLUMSUZ YÖNLERİ-Buse KURT

   Turizm hepimizin bildiği gibi ülkemize getirisinin en çok olduğu sektördür. Ülkemiz üç tarafı denizlerle çevrili ve deniz turizmi açısından oldukça gelişmiş kıyılara sahiptir. İklim koşullarıyla turizmcileri cezbeden ülkemiz her yıl çok fazla misafir ağırlamaktadır.

   Gerek ülke tanıtımı gerek tarihimizin tanınması açısından bize oldukça katkı sağlayan bu sektör yeri geldiğinde ise bizden birçok şeyi de götürmektedir aynı zamanda. Tarihimizin ve doğal güzelliklerimizi görmeye, tanımaya, tadını çıkarmaya gelen onca yerli ve yabancı turist,  ister istemez doğaya ve çevreye zarar vermekte. Bu yönden turizmin getirisi kadar götürüsü de oldukça fazla. Deniz kıyısında olan turizm merkezlerinde atıkların denizlere yayılması sonucunda deniz kirliliği oldukça artmış bulunmakta. Aynı zaman kıyılarda temeli atılan lüks otellerle birlikte büyük oranda orman ve doğal güzelliklerimiz yok olmakta. Böylece yeşil alanlardan çok betonlaşmış bir çevreyi daha çok görür olduk. 

    Turizmin fiziki olduğu kadar sosyal yönden de oldukça etkili bazı zararları bulunmakta. Turistlerin gittikleri yerlere kendileriyle birlikte kültürlerini ve değerlerini de götürmesi sebebiyle kendi ülke ahlaklarını yerel halkla tanıştırarak geleneksel ahlakın bozulmasında oldukça etki sağlamaktadır. Bu sebeplerden ötürü turizmin olumlu bunca etkisinin yanında gelen zararlarda bizi fazlasıyla etkilemekte. Ancak turizmin getirisi yanında bu zararlar çok fazla göz önünde bulundurulmamakta ve yeteri kadar önlem alınmamaktadır.


-HEM ŞAHİT HEM DE ŞEHİT- Dilay KURT


Vatan ne demekti? Şehit olmak ne demekti? Bu kelimelerin anlamlarını gerçekten kimler biliyordu?
Bazı insanlar vardır ki pek bilmezler,işitince fazla bir şey hissetmezler.Zaten hiç görülmüş şey midir sayısız şoförü,hizmetçisi olan,sırf konforları için her gün farklı arabalara binen insanların lüks evlerinden şehit çıktığı..Ailesinden veya muhitinden neredeyse hiç şehit haberi almamış,televizyonda veya internette şehit haberi görüp sosyal medyadan baş sağlığı,üzüldüklerini beyan eden paylaşımları yapıp en büyük sıkıntıları başkalarının mumla aradığı,eski rahat yaşamlarına devam ederler.Bundandır ki bu kelimeleri işitince bir şey hissedememeleri. Bu kişiler kelimelerin anlamlarını anca yüzeysel olarak bilenlerdir.

Onlar,en iyi onlar bilirler anlamlarını.Onlar kimler mi? Hain bir terör saldırısında şehit olan babasını uçmağa uğurlarken al bayrakla sarılı tabuta bakmaya çekinen altı yaşında ki Eymen'dir. Ölümü gösterdiler hiçbir şeyden haberi olmayan küçücük çocuğa,öldürmediler belki ama canından bir parçasını aldılar.Canına kast etmediler fakat Eymen'in masumiyetine sıktılar kurşunları..Onlar,hamile eşlerine "Siz beni beklersiniz ama VATAN beklemez." deyip terhisine çok az bir süre kala şehadet şerbetini tadan..Vatan için iki oğlunu da askere gönderen,askerde şehit düşen oğlunun haberini getiren askerlere içi kan ağlasa bile başı dimdik bir şekilde "Hangi oğlum şehit oldu?" diye sorabilen..Şehit olan oğlunun acısına,hasretine dayanamayıp onun yanına giden analardır.

Kimsenin kaldıramayacağı şeyleri daha lise çağında yaşayıp şehit babasının cenazesinde hiçbir göz yaşı akıtmadan "Birilerinin bu vatanı koruması gerekiyor,babam üstüne düşeni yaptı."diyebilen..Ailesinden çok daha fazla gördüğü sesini her daim yanında işittiği devresinin,kardeşinin şehadete ererken yanında olan,cenazesinde gözleri yaşlı bir şekilde fotoğrafını tuttuktan iki gün sonra kendisi de şehit olan..Bu iş cinsiyet meselesi değil yürek meselesi diyerek yeni doğmuş bebeğini ardında bırakıp bir daha geri dönemeyenler..


Onlar FIRAT YILMAZ ÇAKIROĞLU, CENNET YİĞİT, RUHİ KILIÇKIRAN, GÖKHAN KARADUMAN, SONGÜL YAKUT ve daha niceleri.Onlar bu davaya hem ŞAHİT hem de ŞEHİT olanlardır.

-İSİMSİZ KAHRAMAN- Büşra ODUNCU

Vatan'ın kurtarıcısı, kanınla Bayrağı renklendiren şehidim sana kelimeler az sana cümleler kifayetsiz, bastığım her toprak sana olan borcum. Bu Vatan için hayatından vazgeçen yiğidim, ailenden vazgeçen, evladından vazgeçen Kahramanım. Gözlerini kırpmadan, yorulmadan, korkmadan savaşan ve şehadet şerbetini içmiş şehidim. 

Satırlarımı sana yazıyorum biliyorum yaşıyorsun görüyorsun, sana teşekkürler az kalır, sana minnetler az, sana ömrümü versem az kalır, sen bizim için isminden vazgeçtin ya sana bütün kelimeler az gelir. Ben burada babama sarılayım diye sen arkanda yetim bıraktın ya sana bütün ağıtlar az gelir. Biz geceleri rahat uyuyalım diye sen nöbetler tutup gözlerini kırpmadın ya sana bundan sonra uyumasam az gelir. Biz okuyalım diye sen kurşunlarla mücadele ettin ya  sana bütün defterler kitaplar az gelir. Biz sıcacık yatağımızda rahat uyuyalım diye sen -30'larda kaldın ya sana bütün yorganlar, battaniyeler az gelir. Biz elimize bir meslek alalım diye senin annen ayakta durdu ya o annenin elini ne kadar öpsek az gelir. 

  Bayrağıma Kanınla şereflendiren isimsiz kahramanım sana en büyük sözü veriyorum senin için sizin için bu Bayrağı asla ama asla eğdirmeyeceğim asla ama asla ezdirmeyeceğim. Senin için okuyacağım senin için bu Vatana hayırlı bir evlat olacağım. Annene, evladına hep sahip çıkacağım. Vatanımı asla böldürmeyeceğim ve bu Vatandaki herkesi seveceğim. Sana Nihal Atsızın şiirinden bir kesitle veda ediyorum. 

  İNSAN BÜYÜR BEŞİKTE,
  MEZARDA YATMAK İÇİN. 
  VE KAHRAMANLAR CAN VERİR

  YURDU YAŞATMAK İÇİN !

-12 Eylül 1980- Nesrin DURAK

Kod adı Bayrak Harekatı olan 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen Askeri Darbe harekatının başını Kenan Evren(Genelkurmay başkanı) çekiyordu onun yanında ise Nurettin Ersin (Kara K. Komutanı), Tahsin Şahinkaya (Hava K. Komutanı), Nejat Tümer (Deniz K. Komutanı), Sedat Celasun (Jandarma G. Komutanı) yer alıyordu. TSK o yıllarda yaşanan siyasi iktidarsızlık, ekonomik sebepler ve yaşanan sağ-sol çatışmalarını neden göstererek yönetime gece 03.00 da çıkardığı tankları ile el koydu.

12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59'da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı'nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 4 bildiri daha izledi.

*Bütün yurtta sıkı yönetim ilan edildi.
*Hükümet ve parlamento feshedildi.
*Siyasal partilerin faaliyetleri durduruldu.
*Parlamenterlerin dokunulmazlıkları kaldırıldı.
*Saat 05.00 dan itibaren sokağa çıkma yasağı getirildi.

 80 Darbesi ağır sonuçları da beraberinde getirdi

*Gözaltına alınanlar: 650.000   
*Fişlenenler: 1.683.000    
*Açlık grevinde ölenler: 14
*İşkence sonucu öldürülenler: 171
*İnfaz edilen idam cezası: 49
*937 kişiye ölüm cezası verildi.

  Bu ağır sonuçların içinde en ağırı da kendini vatanına, bayrağına, dinine, diline, milletine adayan yiğit Ülkücüleri öldü diye yazmalarıdır.
1’e 1 denge olsun diye idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu ağabeyim ölmedi, şehit oldu!
İdam zamanı son bir isteğin var mı diye sorduklarında Kur’an ve Bayrak diyerek Kur’an-ı 3 kez öpüp bayrağa “Ey benim şerefli bayrağım, Ben seni dalgalandırmak için çok mücadele ettim. ama gücüm yetmedi diyerek öpen Cengiz Baktemur ağabeyim mi öldü? Şehit oldu!

‘’İlay-ı kelimetullah diyen diller lal olmaz.
Allah diye inleyen güller solmaz.
tekbir getiren, teşbih eden güller solmaz.
susmayacak Hakk’ın dili!" diye mektubunda gönüllerimize dokunan Ahmet Kerse ağabeyim mi öldü?

İdam cezası bir hafta ertelenince hatme başladığı Kur’an-ı Kerimi bitireceği için sevinen Ali Bülent Orkan ağabeyim mi öldü?

Davasını hiçbir avukatın almaması için Barodan emir gelen, mahkemelerde kendini, kendisinin savunduğu. Sürekli dilinden "Ya Rabbi gayem senin rızanı kazanmaktır. Dünyalık hırs ve mevki benden uzaktır. Ben insanlara dayanmadım. Ben insanlardan yardım dilenmedim. Ben beni iyi görsünler, iyi desinler, övgüye tabi tutsunlar diye bu davanın içine girmedim. Bana uygun gördüğün yükten hoşnutum. Günahlarımı affeyle, iki dünyamı da mamur ve müreffeh eyle!" Diyen Cevdet Karakuş ağabeyim mi öldü?

İdam edileceğini anlayınca arkadaşlarıyla helalleşmek için izin alan. Askerlerin idam anında bir isteğin var mı sorusuna VATAN SAĞOLSUN! Diyen Fikri Arıkan ağabeyim mi öldü benim!
İftira atarak, bir Asker öldürdüğü iftirası atarak “Ya Rab, sen de bilirsin ki ben bu hadisenin içinde değilim. Ben Türk Askerini  vuramam. Hem ne diye vurayım? O benim kardeşimdir, o benim insanımdır. Nasıl oldu da ben böylesi bir vakanın içine düştüm? “ diye üzülmesine neden olunan. Üzerine atılan ikinci sözde suçuna “Asılacaksam diğer hadiseden dolayı asılayım. Yoksa alakam olmayan bir Türk Askerini vurmaktan ötürü idam olunmak istemem” diyen İsmet Şahin ağabeyim mi öldü?

İdam edildikten sonra yönleri kıbleye çevrilen, “Bana hiç evliya gördün mü diyenlere; evet... Halil ile Selçuk'u gördüm diyeceğim..."  diyen idam sehpasında ki İmamın şahit olduğu Halil Esendağ ile Selçuk Duracık ağabeylerim mi öldü benim!

 Onlar Şehit oldu. Şahadetlerini kana kana içtiler hem de. 
Kanlı 12 Eylül bu ay yüzlü, yüce gönüllü, kalbi vatana, millete, bayrağa, dinine çarpan insanları aldı bizden , geriye hüzün bıraktı, ağlayan göz bıraktı, içimize keder bıraktı ama çok büyükte bir gurur çok büyükte bir inanç bıraktı, bize yol bıraktı, örnek bıraktı, örnek alınası insanlar bıraktı. Siz hiç neden o şehitlerin içinde benim ailemde yok dediniz mi? Ben dedim. Bu onur, gurur bambaşka bu dava bambaşka, bizim davamız hak olan dava!

Arkalarından koşuyoruz Bismillah!

Rabbim sen kabul et!

-KARA EYLÜL-Betül ÜNVERDİ

          

   12 Eylül 1980 tarihinde TSK tarafından ülkedeki karışıklıklar ve çatışmalar gerekçe gösterilerek gerçekleşen askeri müdahele ile bayrak harekatı adı altında yönetime el konulması sonucu şehit oldum.
   Ben kim miyim?
   Takvimler 31 Ocak 1983'ü gösterdiği gece uykumdan uyandırılıp idam sehpasına götürülen Ahmet KERSE'im.
    13 Ağustos 1982 tarihinde ardımda gözü yaşlı annemi bırakan, şehadetimi düğün kabul ettiğim Ali Bülent ORKAN'ım.
   Son isteğim sorulduğunda gururla ''Vatan sağ olsun.'' diyebilen 27 Mart 1982'de Mamak cezaevinde idam edilen Fikri ARIKAN'ım.
   Avukat bürolarında hiçbir avukat savunmamı kabul etmediği için kendi savunmasını yapan ve sonucunda 4 Haziran 1981 tarihinde davam uğruna dar ağacına götürülen Cevdet KARAKAŞ'ım.
    İdamımdan iki gün önce infazımın gerçekleştiği radyolarda haber edilen o iki gün boyuncada işkence gören, 5 Haziran 1983'te şehadete kavuşan Halil ESENDAĞ ve Selçuk DURACIK'ım.
      7 Ekim 1980 tarihinde suçsuzluğum ispat edildiği halde infaz kararı geri çekilmez söylemleri sonucu Necdet Adalı'ya denge olsun die darbe sonrası şehit edilen ilk ülkücü Mustafa PEHLİVANOĞLU'yum.
    Ben Cengiz BAKTEMUR, İsmet ŞAHİN'İm.
    Onlar kim mi?
     İdam edilecekleri söylendiğinde kendilerini unutup anne ve babalarına teselli mektupları bırakma derdine düşen Vatan evlatları. İdam sehpasına Kur'an-ı Kerim ve al bayraklarla çıkan, cellatlarından hak helalliği isteyen, dar ağacında şehadet getiren dava öncülerimiz. Kendi aralarında kefen parası toplayan, haysiyet ve vekalarını korumak için açlığı tercih edecek kadar şerefli yiğit bozkurtlar.
     Onlar ki eylülün değil, ocağın yadigarları.
     Ruhları şad olsun.



1 Haziran 2017 Perşembe

-TARİHE SIĞMAYAN ŞEHİR- Fatma Betül YÜKSEL


Bir destandır Çanakkale
Sığmayan koca tarihe,
Mustafa'sıyla Yahya'sıyla çarpan
Bir yurttur, bir yürektir Çanakkale.

Kendi cenaze namazını kılıp
Savaşa giden şehitlerin,
Oğlunu kınalayıp askere gönderen
Başı dik ana doludur Çanakkale.

Tarihin tozlu sayfalarında
Tertemiz parlayan,
Her bir karış toprağından
Tertemiz şüheda fışkıran bir şehirdir Çanakkale.

İman dolu göğsüyle çarpışan
Yiğit askerinin korkusuz,
Fedakâr yüreğiyle can verdiği
Bir ebediyettir Çanakkale.

Vatan uğruna can veren
İsimsiz kahramanlarımın,
Bu vatanın evlatlarının uyuduğu
Şehit kokan topraktır Çanakkale.

TÜRKİYE'DE ÇOCUK İSTİSMARI VE PEDOFİLİ-Aykız Gülşen SAKA

           Çocuk istismarı, çocuklarda ciddi morbidite ve mortaliteye neden olan sosyal ve medikal bir problemdir. Tanım olarak; çocu...