Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetini elinde tutan sermaye sahibi ile
özgür ama üretim aracından yoksun işçiler arasındaki üretim ilişkilerine
dayanan sosyoekonomik formasyondur. Kapitalizmde üretime ilişkin kararlar
kapitalist denilen ve kar etmek amacıyla üretim yapan sermaye sahibi tarafından
alınır. İşçiler yasal olarak çalışmak zorunda olmamakla birlikte kendi üretim
araçlarına sahip olmadıklarından ekonomik zorunluluk olarak kapitalist için
çalışmak durumundadır.
Kapitalizm, İngiltere başta olmak üzere
Avrupa'da sistem olarak, feodalizmin çöküşü ile ortaya çıktı. Feodalizmin
çöküşünü hızlandıran en önemli olay coğrafi keşiflerdir. Yeni keşfedilen
topraklardan getirilen zenginlikler Avrupa'da sermaye birikimini sağladı. Bu
servet belirli kişilerin elinde toplandı. Küçük tarım üreticisinin ürünü ve
küçük sanatkârların üretimi bu zenginliği karşılamaktan uzaktı. İçine kapalı
şatolarda self-senyör ilişkisi içinde yürütülen feodal üretim tarzı, gelişen
ticaretle birlikte sarsıntı içerisine girdi.
Kapitalizm
ilk önce İngiltere'de dokumacılıkla başladı. Küçük el sanatları yerine
manifaktür üretim geçti. Gene el sanatlarına dayalı olan manifaktür üretimde
küçük esnafın bir sermaye sahibine bağlı olarak çalışması söz konusuydu. Bu
üretim biçimi iş bölümünü arttırdı. Üretimin yapıldığı atölyeler, sanayi
devrimiyle birlikte yerlerini makinalı üretimin hâkim olduğu fabrikalara
bıraktı.
Kapitalist sınıfın ilk temsilcileri tüccarlardı. Özel
yatırımların yapılması için gerekli sermaye birikimi, kapitalizmin ilk
dönemlerinde yürütülen merkantilist politika ve işçi ücretlerinin en az düzeyde
tutulmasıyla sağlandı. Merkantilist politika, gümrük tarifeleriyle ülkeye gelen
değerli madenlerin ülkede kalmasını sağladı. Para artışının yarattığı enflasyon
sonuç olarak kapitalistin servetini arttırdı. İşçi ücretleri fiyat artışını
karşılamayan bir düzeyde kaldı ve sefalet ücreti olarak adlandırılan bir düzeye
indi. İngiltere'de kapitalist gelişimin odağı XVIII. yy’dan başlayarak
ticaretten sanayiye kaydı. Sanayi devrimi, ticaret sermayesinin egemenliğinden
sanayi sermayesinin egemenliğine geçiş dönemidir. 2-3 yüz yıldır biriken
sermaye, teknik bilginin üretimde kullanılmasını olanaklı kıldı. Kapitalizm bu
sayede teknolojinin ilerletici gücü oldu. Kuşkusuz zengin topluluklar daha
önceki tarih dönemlerinde de görülmüştü. Ancak hiçbir zenginliklerini, daha
etkin üretim yöntemlerinde yararlanmak üzere kullanmadılar. Bundan sonra
kapitalizm devlet müdahaleciliği yerine ekonomik faaliyetlerin hiçbir biçimde
kısıtlanmadığı liberal bir politika benimsedi.
Kapitalizmin temelinde serbest rekabetin bütün piyasa
koşullarını düzenleyeceği ve en fazla refahı sağlayacağı varsayımı yatar.
Herkesin kendi refahını en üst düzeye çıkarmasıyla toplum refahı da en üst
düzeye çıkacaktır. Serbest rekabet dönemi boyunca üretimde oluşan merkezi
iyileşme ve yoğunlaşma sonucunda XIX.yy’a gelindiğinde kapitalizmin tekelci
aşamaya vardığı görüldü. Başlangıç dönemlerinde küçük firmaların üretimlerine
dayanan piyasaya da fiyat arz ve talep yasasına göre belirlenmekte olup
firmaların fiyatı belirlemesi söz konusu değildi. Ancak büyük ölçekli üretimin
sağladığı yararlar, firmaları birleşmeye ya da birbirini yutmaya zorlayarak
serbest rekabetten, birkaç büyük firmanın piyasaya egemen olduğu tekelci
kapitalizme doğru bir gelişmeye neden oldu. Bunun yanı sıra sanayi sermayesiyle
banka sermayesi iç içe geçti. Büyük kapitalist merkez ülkelerde ortaya çıkan
üretim fazlası nedeniyle, bu ülkelerden az gelişmiş ülkelere doğru mal dış
satımının yanı sıra sermaye yatırımları akmaya başladı. Dünya, büyük kapitalist
ülkeler arasında toprak bakımından paylaşıldı.
I. Dünya Savaşı kapitalist ülkeler arası ilişkilerde bir
dönüm noktası oldu. Savaştan önce uluslararası ekonomide kapitalizmin daha
eskiden yerleştiği İngiltere, Fransa gibi ülkeler egemen konumdaydı. Altın
standardı evrensel bir nitelikte olup Avrupa dünyanın bankası gibiydi. Savaştan
sonra bu durum köklü bir değişim geçirdi. Uluslararası pazarlar daraldı ve
yeniden paylaşıldı. Afrika halkları sömürgeciliğe karşı başarılı savaşımlara
giriştiler. Altın standardı terk edildi. ABD kapitalist sistemin merkez gücü
durumuna geldi. 1917 Sovyet Devrimi kapitalizmin etkenlik alanlarını daralttı.
Savaştan sonra kapitalist dünyada yaşanan yükselme döneminden sonra 1929 larda
bu ülkeler büyük bir ekonomik bunalım dönemine girdiler. Bu olay, klasik
kapitalizmin bırakınız yapsınlar politikası yerine devlet müdahalesine dayanan
bir politikanın benimsenmesine neden oldu. II. Dünya Savaşı sonrasında
kapitalizm karşıtı ülkeler topluluğunun oluşumu, sömürgeciliğe karşı yoğunlaşan
savaş ve bu savaşlar sonucunda 1960 larda sömürgeciliğin bir sistem olarak
yıkılması kapitalizmin gelişiminde bir refah döneminin son bulmasını
beraberinde getirdi.
1960'lı yılların ikinci yarısında ortaya çıkıp süregelen
bunalımlar devlet-tekelci kapitalizminin doğuşunu hazırlarken yeni ekonomik
görüşlerin ortaya çıkışını da beraberinde getirdi. 1970 lerden sonra yaşanan
stagflasyon süreci içinde kapitalist dünyada para bunalımı biçiminde dışa vuran
ekonomik zorluklara karşı M.Friedmann’da ifadesini bulan serbest piyasa
savunması anlayışı ve buna dayalı sıkı para politikası bir dizi ülkede yandaş
kazandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder