18 Ağustos 2018 Cumartesi

-SEYDİBEŞİR SOYKIRIMI-TOMRİS


         Dünyada Ermenilere yapılan sözde soykırım konuşulurken tarihin tozlu sayfalarında kalan ve konuşulmasına dahi izin verilmeyen konular var. Bunlardan biri de İngilizlerin Mısır’da bulunan Seydibeşir esir kampında Türklere yaptığı soykırımdır.
         Filistin Cephesinde, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere esir düşen 16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı 15.000 Osmanlı askeri bu kampta, salt Türk oldukları için öldürüldü. Yapılanlar ise sır gibi saklanmaktadır. Hicaz-Yemen cephesinde Medine savunulurken açlık ve koleradan kırılan Türkler esir alınıyor ve bu kamplara getiriliyordu. Zorluk çıkaranlar ya Hintli askerler tarafından kırbaçlanıyor ya da sıcak kuma gömülerek kolayca iknâ ediliyorlardı. 1. Dünya Harbi içinde ve sonunda İngilizlerin, Türklere en kötü muamele ettikleri esir kampı olduğu iddia ediliyordu. Çoğu kaynak bunların doğru olduğunu söylerken birkaçı da olanların uydurma olduğundan bahsedip üzeri kapatmaya çalışılıyor. Bu iddiaların dayandığı iki esaslı belge vardır. Bunlardan biri, 28 Haziran 1921 tarihli bir TBMM Hükümeti kararıdır.  Kararda TBMM başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa’nın ve on bir bakanın imzaları yer almaktadır. Bu belge, TBMM Hükümetinin, Mısır'daki esir kamplarında 15.000 esiri kasten malûl bırakan İngiliz tabipleriyle, garnizon kumandan ve zabitleri hakkında siyasi takibatın başlatılması için harekete geçilmesinin kararlaştırdığına ilişkindir. Diğer bir belge ise, Meclis'in 28 Mayıs 1921 cumartesi günü yapılan 37 oturumunda Edirne milletvekilleri Faik ve Şeref beylerin verdikleri yazılı önergedir. Bu önergenin baş kısmı Malta'da esir bulunan Türklerin iadesi çalışmalarıyla ilgiliyse de son kısmında Mısır'daki kamplarda "kasten kör edilen" Türk esirlerinden bahsedilmektedir. Son bölüm şöyle: "... Mısır'da bilintizam, İngiliz'in tathirat-ı fenniye (ilaçla temizleme) bahanesiyle miktar-ı muayenininden (yeterli miktardan) fazla 'krîzol' banyosuna sokarak gözlerini kör ettikleri 15.000 vatan evlâdının üzerinde irtikab edilen (yapılan) bu cinayetin müteammit (önceden tasarlayan) failleri olan İngiliz tabipleriyle garnizon kumandan ve zabitlerinin tecrim (suçlu ilan) edilmesini de ilave eyleriz...
         Söz konusu bu kampta İngilizlerin yanında Araplar ve Ermeniler de bulunuyordu. 12 Haziran 1920’ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar. Bunun nedeni Ermenilerdi. Çünkü kampta Türkçe bilen Ermeniler tercümanlık yapmış ve yalan yanlış çeviriler yapılarak İngiliz komutanları azılı Türk düşmanı haline getirmişlerdir. Savaş bitmişti ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışında binlerce Osmanlı askerini teslim etmek İngiliz'in işine gelmiyordu. Çünkü olası yeni bir savaşta bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri Ermeniler tarafından İngilizlerin beynine işlenmişti. Askerler saç ve sakal tıraşına sokulmak istendiğinde İngilizler, Yahudi asıllı İngiliz ajanı Sara’nın etkisinde kalarak askerlerin saç ve sakallarını yakmışlardır. Yanan askerler sulara koşarak serinleyeceklerini düşünürlerken mikrop kırma bahanesiyle havuzlara doldurulan dezenfektan yüzünden ciltleri yanmaya başlar. Havuzlardan çıkmak isteseler de İngiliz askerleri dipçik darbeleriyle havuzdan çıkmalarına izin vermemişlerdir. Çoğu zaman da havaya ateş açıyorlar, yaralanmamak için kafalarını çaresizce suya sokan askerlerimiz ise bu sebepten kör olmuştur. İngilizler esir düşen askerlerimizi geri vermemek için çareyi onları ortadan kaldırmakta bulmuştur. Kör olan askerlerimizden sağ kalanları ise çölün ortasında vücutlarına kesikler atılarak, çöl hayvanlarının yemeleri için orada terk etmişlerdir. Çöl de yaşayan bedeviler onları buldukların da ise çok geçtir. Karamanlı Asteğmen Ahmet (Altınay) Efendi kamptan sağ kurtulabilen üç beş kişiden biriydi onun anlattıkları ise şöyle: “Savaş bitti dediler. Ama ölenlerin dışında kimsenin kamp dışına çıkmasına izin vermedi İngilizler. Çünkü Ermeni tercümanları beynini yıkamıştı İngiliz subayların. ‘Bundan sonra çıkacak savaşta sizi doğrayacaklar; hem de burada tutuğunuz askerler!’ Buna inanan İngilizler de süngülerle dürte dürte askerlerimizi ‘mikroplardan arıtma kazanlarına’ soktular. Ama sıcak suya Krizol adlı bir ilaç atılmıştı bolca. Ayağını sokan asker acıyla haykırıyordu; cayır cayır yakan Lizol’ün etkisiyle. Suya kimse başını sokmak istemedi. Bunun üzerine İngiliz askerleri ateş etmeye başladı: Askerlerimiz kurşunlardan sakınmak için diz çöktü, başlarını suyun içine soktu. Başını çıkaran göremiyordu artık; kör olmuştu!’’
           Bu yapılan insanlık suçu sebebiyle TBMM hükümeti uzun bir süre İngiltere’yi soykırımla suçlamış fakat netice alamamıştır. Yayınlanan belgelerin çoğu ortadan kaldırılmış ve bu olay unutulmaya yüz tutmuştur. Türklerin bu kamplar da gördüğü insanlık dışı muamelelerin yanında ‘sözde’ Ermeni soykırımını kanıtlamak için ‘’Şimdiye kadar kaç Ermeni öldürdünüz?’’ sorusu yöneltilerek esirlere baskı yapılmıştır. Tüm dünya, Türkleri hedef alarak sözde soykırımların peşinde gezerken, insanlık suçu işlenen nice yerlerde sessizliğini korudu ve korumaya devam ediyor. Bizler ise bu olayın unutulmasında ön ayak oluyoruz. Şu unutulmamalıdır ki geçmişini anlamayan ve onu araştırmayan halk ezilmeye mahkûmdur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE'DE ÇOCUK İSTİSMARI VE PEDOFİLİ-Aykız Gülşen SAKA

           Çocuk istismarı, çocuklarda ciddi morbidite ve mortaliteye neden olan sosyal ve medikal bir problemdir. Tanım olarak; çocu...