Gönülleri birleşenler! Selam sizlere!
Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!
Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!
‘’Bilelim ki milli benliğini
bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.’’ der Atsız Ata.
Sert
üslubu ve yazdıkları ile gençleri harekete geçirip bir döneme damgasını
vurmuştur. Onun Türk’e ve Türkçülüğe olan sevdası konuşması ve yazılarına da
yansımış bu sebeple çoğu kesimin düşmanlığını kazanmasına yol açmıştır. Çile ve
fedakârlıkla geçen ömründe asla duruşundan taviz vermemiştir ve her zaman bir
bozkurt gibi başı dik olmuştur. Atsız Türk-İslam ülküsünden uzak sadece Türk
soyunu kapsayan bir birliği düşlemiştir. Bütün yaşamı boyunca, büyük Türk
Kahramanı Kürşad ile Tanrı Dağı’nda buluşacağı günün özlemiyle yaşamıştır. Türk
Dünyası’na, Turan’a ve Türk’e büyük önem vermiş ve gençlerin bilinçlenmesi için
büyük çaba sarf etmiştir. Hatta vasiyetinde dahi oğlu Yağmur’a: ‘’İyi bir Türk
ol! , düşmanlarını iyi tanı!’’ diyerek öğütlerde bulunmuştur.
Atsız’ın
yaşadığı dönem, İtalyan faşizmine sempati duyulan; Alman nazizmine övgüler
yazılan, Rus komünizmine kur yapılan bir dönemdir. En küçük bir farklılığın
insanları ayırmaya yeteceği ve çok “uç düşüncelerin” yaşandığı bir ortamda
Atsız, Türk ulusunun ancak özüne dönmeyi başarabilirse dirliğe erebileceğini
düşünmüştür.
Daha 7-8 yaşlarındayken babasının görevli olarak bulunduğu Süveyş
sokaklarında İtalyan çocuklarla kavgalara tutmuş, Fransız İlkokulu’nda Rum
çocuklar kendisine düşmanca tutumlarla yaklaşmışlardır. Geçen her gün, içindeki
Türklük sevdası artmış ve Atsız’ın düşünce dünyasındaki arayışı, Yusuf Akçura
ve Ziya Gökalp’i bulmasıyla sona ermiştir.
12 Ocak 1905’te İstanbul Kadıköy’de doğan Atsız, baba tarafından
Gümüşhane’ye bağlı Torul kazasının Midi köyündeki Çiftçioğulları ailesine, anne
tarafından ise Trabzon’un Kadıoğulları ailesine mensuptur. Atsız’ın bir kardeşi
yine bir eğitimci ve yazar olan Ahmet Nejdet Sançar, diğer kardeşi ise Fatma
Nezihe Çiftçioğlu’dur.
Atsız Soyadının öyküsünü şöyle anlatır:
Asıl soyadımız “Çiftçioğlu”dur. Kökümüz ise Gümüşhane
vilayetinin Dorul Kazasının Midi köyüdür. Şimdi 8 evli bir köy olan Midi’de
artık Çiftçioğlu hanedanından kimse kalmamıştır. Bir takımı Yozgat vilayetinin
köylerine göçmüş, daha talihsiz olan bir bölümü, yani bizim ailemiz de
İstanbul’a yerleşmiştir. Bize ırkçılık köydeki atalarımızdan kalmadır. Çünkü
Çiftçioğullarının tarihi, oturdukları yerin yakınındaki Rum manastırının
tahribi ile başlar. Bu “Çiftçioğlu”
soyadı tabii ki nüfus kâğıtlarımızda yazılı değildi. Çünkü eskiden soyadları
yazılmaz, dini ve mezhebi yazılırdı. Soyadı kanunu çıktığı zaman ben ve babam
ayrı ayrı yerlerde idik. Nejdet Sançar ise askerliğini yapıyordu. Soyadı
kanununun metni gündelik gazetelerde çıkmamıştı. Sözde özetleri yayınlanmış ve
bunlar da bermutad yanlış olmuştu. Mesela “oğlu” ile biten soyadları alınmayacak
diye yazılmıştı. Tarihi soyadları da alınmayacaktı.
Ben
yazılarıma eskiden beri “Atsız” imzasını attığım için soyadı olarak bunu
seçtim. Son günü müracaat etmiştim. Memur:
–
“Atsız’ı soyadı olarak alamazsınız” diye kestirip attı.
–
“Neden?”
–
“Tarihi isimdir!”
Bilgin
bir memura çatmıştık. Ne yapmalıydım? Ondan daha bilgin olduğumu ispat
etmeliydim. Ettim de:
–
“Tarihi olan, “d” ile yazılan Adsız’dır. Benimki “t” ile yazılıyor!”
Benim
bu bilgiçliğim karşısında memur habtoldu ve:
–
“Ha!… O zaman olur” diye cevap verdi.
İlk, orta ve lise öğrenimini
İstanbul’da tamamlamıştır.1922 yılında Askeri Tıbbiye ’ye girmiş, Arap asıllı bir teğmenin
istediği selamı vermediği için, 4 Mart 1925 tarihinde Askerî Tıbbiye ‘den
çıkarılmıştır. Bundan sonra 3 ay kadar Kabataş Lisesinde yardımcı
öğretmenlik yapmış, daha sonra bir gemi de kâtip yardımcılığında bulunmuştur.1926
yılında Edebiyat Fakültesi’ne ve üniversitenin yatılı kısmı Yüksek Muallim
Mektebi’ne kaydolmuş, fakat 1 ay sonra askere çağırılır. Bundan sonra tekrar Yüksek Muallim
Mektebi'ndeki talebelik hayatına dönen Atsız, Ahmet Naci isimli arkadaşı ile
birlikte hazırladığı ve Türkiyat Mecmuasında yayımlanan "Anadolu'da Türklere
Ait Yer İsimleri" adlı makale ile hocası Fuat Köprülü'nün dikkatini çeker.
Çok genç yaşta yazmaya başlayan ve Mahmut
Kemal İnal’ın “atlıyı atından indirecek kişi” olarak tanımlamıştır. 1930 yılında mezun olur ve hocası Fuat Köprülü’ye
asistan olur. 1931 yılında felsefe
bölümünde okuyan Mehpare Hanım ile evlenmiş; fakat 1935’te ayrılmıştır. Bu
dönemden sonra aylık yayımlanan “Atsız Mecmua”yı çıkarmaya başlamıştır.
Çıkardığı dergilerin çoğu, bir süre sonra mahkeme kararları ile kapatılmıştır.
Atsız, bir dönem Milli Eğitim Bakanlığı da yapan Reşit Galib’in Prof. Dr. Zeki
Velidi Togan’ı ağır bir dille eleştirmesi üzerine, aralarında Pertev Naili
Boratav’ın da bulunduğu sekiz arkadaşıyla birlikte “Zeki Velidi’nin öğrencisi
olmakta iftihar ederiz.” diyen bir protesto telgrafı çekmiştir.
Bu telgraftan sonra Reşit
Galib, Atsız’ı mimlemiş ve onu üniversiteden uzaklaştırmak için fırsat
gözetmiştir. Nihayet Atsız’ın bir makalesi ile bu fırsatı yakalamış ve 13 Mart
1933 tarihinde onu görevden uzaklaştırmıştır. Asistanlığına son verilen Atsız,
aynı yılın Mart ayında Malatya Ortaokulu’na Türkçe Öğretmeni, Temmuz ayında da
Edirne Lisesi’ne edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir.
“Atsız Mecmua”nın devamı niteliğinde olan “Orhun” dergisini çıkarmaya
başlamıştır. Bu dergide, o dönemde liselerde ders kitabı olarak okutulan tarih
kitaplarındaki yanlışlıkları dile getirmesi üzerine 1933’te bakanlık emrine
alınmış, Orhun dergisi de kapatılmıştır. Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız,
1934 tarihinde Kasımpaşa’daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’na Türkçe öğretmeni
olarak atanmıştır. 1936 yılında ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenmiş ve
bu evlilikten Yağmur (1939) ve Buğra (1946) adlı iki çocuğu olmuştur.
Kasımpaşa’daki Türkçe öğretmenliği görevinden alınan Atsız, daha sonra Özel
Yüce-Ülkü Lisesi’nde ve Boğaziçi Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Bu
dönemde Orhun dergisini yeniden çıkarmaya başlamıştır. Ülkede yayılan
“komünist” dalganın verdiği rahatsızlıkla, dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na
iki tane açık mektup yazmış ve özellikle Milli Eğitim’e sızan Marksist düşünceleri
dile getirmiştir ve devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i istifaya çağırmıştır.
Bunun üzerine ‘’Orhun’’ yeniden Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmış, vatan
haini tavsif ettiği Sabahattin Ali kışkırtılarak Atsız aleyhine dava açmaya
zorlanmıştır.
Atsız kendisine verilen cezanın tecil edilmesine rağmen 1944’te tutuklanmış
ve İnönü’nün 19 Mayıs 1944 nutkunda Atsız ve arkadaşlarını itham etmesi üzerine
aralarında Alparslan Türkeş, Orhan Şaik Gökyay, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz
Türkkan ve Osman Yüksel Serdengeçti gibi büyük şahsiyetlerin de bulunduğu 34
arkadaşı ile İstanbul Sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmaya başlamıştır.
Irkçılık-Turancılık davası adı verilen bu mahkeme 65 oturum devam etmiş,29 Mart
1945’te sona ermiş ve Atsız’a verilen 6,5 yıllık mahkûmiyet kararı Askeri
Yargıtay tarafından esastan bozulmuştur. Bu arada 1,5 yıl kadar tutuklu kalan
Atsız, 23 Ekim 1945’te serbest bırakılmıştır. Davaların sürdüğü bu süreç
içerisinde, Atsız çok kötü koşullarda yargılanmış, “tabutluk” adı verilen
küçücük bölmelere bırakılmış, akreplerin yaşadığı dar yerlerde aç susuz
bırakılmıştır.
Bir dönem kendisine iş
verilmeyen Atsız, sınıf arkadaşı Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanı
olmasıyla birlikte 1949’da Süleymaniye Kütüphanesi’nde göreve başlamıştır. İş
bulamadığı dönemde, ekonomik anlamda çok büyük sıkıntılar çekmiştir. Bu
nedenle, çok sevdiği kitaplarının bir kısmını satmak zorunda kalmıştır. Kütüphane’
de bir süre çalıştıktan sonra, 1950’de Haydarpaşa Lisesi’ne atandı daha sonra 1952’de
Ankara Atatürk Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Burada verdiği bir
konferanstan sonra Cumhuriyet Gazetesi’nin yaptığı yalan yayın üzerine davalık olmuş; fakat mahkeme konuşmanın bilimsel
olduğu kararına varmıştır. Bu karar üzerine Atsız, yeniden Süleymaniye
Kütüphanesi’ndeki görevine gönderilmiştir. 1953 yılından 1969 yılına kadar
Süleymaniye Kütüphanesi’nde çalışan Atsız’ın en uzun memuriyeti bu dönem
olmuştur. 1962’de “Türkçüler Derneği” ni kurmuş ve ölümüne kadar Ötüken
dergisini çıkarmıştır.
1967’de
dergide çıkan bir dizi makalesinde kürtçü komünistlerin gizli faaliyetlerini
açıklaması üzerine, iki kürt milletvekili kendisini mahkemeye vermiştir. Yargıtay'ın kararı bozmasına
rağmen, oy çokluğu ile on beş ay hapse mahkûm edilmiştir. Milliyetçi aydın
çevrelerin harekete geçmesi ve yağan protesto telgrafları üzerine Cumhurbaşkanı
Fahri Korutürk tarafından affedilmiştir. 2,5
ay kadar cezaevinde kalan Atsız, 10 Aralık 1975’te kalp krizi geçirmiş, fakat doktor
onun kalp hastası olduğunu anlayamamıştır. Ölmeden önce ‘’Yalnız Adam’’ ı ve
Bozkurtların 3.cildini yazacağını söylemiş fakat buna ömrü yetmemiştir. 11
Aralık 1975’te geçirdiği ikinci kalp krizi, Atsız’ı aramızdan alıp götürmüştür.
Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş,
Anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?
Anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?
Haydi, artık dinsin bütün ıstırapların,
Ufuklardan şanlı bir gün doğacak yarın.
Ufuklardan şanlı bir gün doğacak yarın.
Güzellikle sıcaklıkla ve ihtişamla…
Kumandasız hazır olup onu selamla!
Kumandasız hazır olup onu selamla!
Gönlündeki yaraların kanını dindir…
Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir…
Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder