30 Ağustos 2017 Çarşamba

İSMAİL GASPIRALI- Hafize MARA

21 Mart 1851’de Kırım’da Bahçesaray-Avcıköy’de doğan İsmail Gaspıralı’nın babası Kırım’ın sahil kesimindeki Gaspıra köyünden ve Çarlık ordusundan emekli bir teğmen olan Mustafa Alioğlu Gasprinskiy, annesi ise köklü bir Mirza ailesinin kızı Fatma Sultan’dır.
İsmail Gaspıralı mahalli bir Müslüman mektebinde başladığı öğrenimini Akmescit Erkek Gimnazyumu’nda sürdürdü. Buradan mezun olduktan sonra Moskova’daki tahsil yıllarında dönemin Rus fikir hayatını ve aydınlarını yakından tanıma imkânı bulan Gaspıralı, tanıştığı Rus aydınlarına saygı duymakla birlikte gerek okuldaki panslavist havanın kendisinde oluşturduğu aksi tesir gerekse Rusların aşağılamaları, doğup büyüdükleri bu topraklarda ikinci, hatta üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmesi ve Girit’teki ayaklanmada burada yaşayan Türklerin katliama maruz kalmaları Gaspıralı’nın zihninde Rusya İmparatorluğu’ndaki Türkleri uyandırma düşüncesine yol açtı.
İşte bu amaçla; Girit isyanında Rum asilerine karşı mücadele eden Osmanlı askerlerine katılmak üzere yakın arkadaşı Mustafa Mirza Davidoviç ile birlikte gizlice Türkiye’ye geçmek istediyse de Odesa’da yakalandı. Çarlık Rusyası’ndaki askeri öğrencilik hayatı bu şekilde sona eren Gaspıralı, 1868’de Bahçesaray’a dönerek Zincirli Medrese’de Rusça muallimliğe başladı. Bu arada kendini yoğun bir şekilde Rus edeb ve felsefi eserlerini okumaya verdi.
Böylece kendini geliştiren İsmail Gaspıralı, Ruslardan da esinlenerek Batı tarzında eğitim ve öğretimi Türkler arasında yaygınlaştırmanın şart olduğu kanaatine varmıştı.
Onun amaçlarından biri de İstanbul’da asker olmaktı. Fakat iyi bir memuriyete girmesi ve diğer ülkülerini gerçekleştirmesi için Avrupa’ya gidip, orada bilgisini arttırmak ve bu sıralarda revaçta bir dil olan Fransızca’yı öğrenmek istedi. İşte bu maksatla Paris’e giden Gaspıralı, orada iki üç yıl kadar kaldıktan sonra 1878’de İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’a gelmesindeki amaç belirttiğim gibi Osmanlı askeri olmak istemesiydi. Fakat burada geçirdiği bir yıla yakın süre zarfında başvurusuna olumlu yanıt alamayınca tekrar Kırım’a döner.
Mevcut problemleri yakından gördüğü için yabancı hâkimiyeti altında yaşayan soydaş ve dindaşlarını uyandırmak, onların seslerini duyurmak arzusu ile yayın yoluyla faaliyete geçmek istedi. Bu amaçla 1881’de Akmescid’de çıkan Rusça Tevrida gazetesinde Russkoe Musulmanstuo(Rus Müslümanlığı) başlığıyla, sonradan risale halinde de yayımlanan bir dizi yazı yazdı. Ancak Gaspıralı, fikirlerini tedrici ve ihtiyatlı bir şekilde de olsa ortaya koyabileceği Türkçe bir yayın organına ihtiyaç duymaktaydı. Bu yoldaki resmi müracaatlarının sonuçsuz kalması üzerine Tiflis’te her birini değişik adlarla bastırdığı bazı varaklar neşretti. Bir taraftan da düşündüğü gazetenin yayın iznini almaya uğraşırken Volga boyundaki Müslümanlar arasında dolaşarak aboneler bulmaya çalıştı. Nihayet 1883’te bütün muhteviyatının Rusçası ile birlikte yayımlanması şartıyla Tatarca bir gazete neşrine muvaffak oldu. İlk nüshası 22 Nisan 1912’den sonra günlük olarak yayımlanan Tercüman, Kırım’da Kırım Tatarlarının ilk Türkçe gazetesi, bütün Rusya Müslümanları arasında da Türkçe yayımlanan üçüncü gazeteydi. Türk coğrafyasının her köşesinde zevkle okunan ve anlaşılabilen bir muhtevaya sahip olan Tercüman Gazetesi Türk Dünyasında oynadığı rol açısından bakıldığında son derece önemli bir yerdedir. Rusya’daki 1905 ihtilalinden sonra Tercümanın başına; Dilde, Fikirde, İşte Birlik ibaresini koydu. Çünkü kurtuluşun sadece bir Türk bölgesinin selamete ermesiyle değil, topyekûn her yerde kalkınma ve milli beraberlikten geçtiğinin farkındaydı. Böylece Rusya’da İsmail Gaspıralı’nın önderliğinde Pantürkizm yani Türkçülük hareketi başladı.
İsmail Gaspıralı, bütün Rusya Türklerinin, Türkiye’nin manevi liderliğinde ve ortak bir çerçevesinde bir araya gelmelerini arzuluyordu. Bu maksatla Tercüman’da kullanılan dil, aşağı yukarı bütün Türk coğrafyalarında anlaşılabilen terim ve kelimelerden meydana geliyordu.
O, Usul-i Cedid denilen yeni okulların açılmasına öncülük yaparak, dini ilimler yanında modern bilimlerin de Türk dünyasına girmesini sağladı. Usûl-i cedîdin yerleştirilmesi hususunda 1880’i takip eden yıllarda Gaspıralı büyük güçlüklere katlanmak zorunda kaldı. Rusya İmparatorluğu içinde Müslümanların topluca yaşadığı yerlere sık sık ziyaretlerde bulunarak usûl-i cedîdi tanıtmaya ve benimsetmeye uğraştı. Yavaş yavaş pek çok Türk bölgesinde okunmaya başlanan Tercüman ise onun önemli propaganda araçlarından birini teşkil ediyordu. İlk usûl-i cedîd mektebinin açılışı üzerinden henüz on yıl geçmeden çeşitli Türk bölgelerinde Gaspıralı’yı destekleyen kimseler ortaya çıktı. Bunlar arasında aydın fikirli mollalar, muallimler, esnaf ve en önemlisi Müslüman zenginler yer almaktaydı. Özellikle İdilboyu Tatarları’ndan Hüseyinovlar, Apanaylar, Akçuralar gibi zengin tüccarların, Tağızade gibi Kafkasyalı Müslüman petrol milyonerlerinin kazanılması usûl-i cedîd mekteplerinin hızla yayılmasında büyük rol oynadı. Bunların açtığı ve maddî bakımdan desteklediği mekteplerle usûl-i cedîd bilhassa İdilboyu’nda, Kafkasya ve Kırım’da köylere kadar yayıldı. 1895’te bütün Rusya İmparatorluğu içindeki usûl-i cedîd mekteplerinin sayısı 100’ü geçerken 1914 yılında bu sayı yaklaşık olarak 5000’i bulmuştu.
20. asrın başlarında Rusya’da ciddi gelişmeler oldu. Bunlardan birisi de bütün Rus çarlığını saran ihtilal hareketleriydi ki, Rusya Türkleri de bundan yararlanma yollarına gittiler. 1905 ve 1906’larda Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Münevver Karı, Ahmedcan Bentimur, İsmail Abid, Abdullah Avlanî, Abdullah Hocaoğlu ve Ali Merdan Topçubaşı gibi Türkçülerin önderliğinde, Rusya’da yaşayan Türk ve Müslümanlar çeşitli kongreler tertiplediler. Bunlardan ilki 1905 ağustosunda Nijniy-Novgorod şehrindeki panayır sırasında gizli ve kanunsuz olarak, Oka Nehrinde gezinti süsü altında bir vapurda düzenlendi. Kongreye Rusya Müslümanlarından 150 temsilci katıldı. Toplantıya iştirak edenler aktüel, politik ve kültürel problemler ile toprak meselelerini görüştüler. İkinci kongre de gizli olarak 28 Ocak-5 Şubat 1906 tarihleri arasında St. Petersburg’da; üçüncüsü de yine Nijniy-Novgorod’da 26 Ağustos 1906 yapıldı. Bunların bazılarının başkanı Gaspıralı İsmail’di. Bu toplantılardan çıkan en önemli sonuç; Rusların yapmış oldukları anti-Müslüman ve Türk propagandalarının kınanması ve Türk düşmanlığına karşı mücadeleye karar verilmesiydi. İsmail Gaspıralı’nın bu gayretleri elbette sonuçsuz kalmadı. Başta Rusya’da toplanan kongrelerde ilkokuldan itibaren Türklerin kendi ana dilleriyle eğitim yapmaları teşvikine gidildiği gibi, daha sonraki çalışmalarla da Türkçenin yabancı kelimelerin istilasından kurtarılması için gerekli girişimlerde bulunuldu. Bunun da öncülüğünü Azerbaycan ve Türkiye gerçekleştirdi.
Çocukluğundan itibaren Türk dünyasının birliği ve aydınlanmasını kendine bir ülkü edinen İsmail Gaspıralı fikirleri olgunlaştıkça bunları yazı ve yayınlardan başka yollarla insanlara ulaştırmak lüzumunu düşünmüş; buna binaen de hemen hemen her yıl değişik Türk topraklarına giderek oralarda fikir adamları ve ahaliyle görüşmüştür. Gaspıralı İsmail Bey İslam dünyasına da aynı gözle bakıyordu. Onun da üzerinde bir rehavet vardı ve uyanması lazımdı. Bu münasebetle Hindistan ve Mısır gibi ülkelere de yolculuklar yaptı.

Türk milliyetçiliğinin bu abide şahsiyeti 1914 yılında hayata gözlerini yumduysa da kararlılıkla bıkmadan davası uğruna yürüttüğü mücadelesiyle biz Türk milliyetçilerinin kalbinde ölümsüzleşmiştir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE'DE ÇOCUK İSTİSMARI VE PEDOFİLİ-Aykız Gülşen SAKA

           Çocuk istismarı, çocuklarda ciddi morbidite ve mortaliteye neden olan sosyal ve medikal bir problemdir. Tanım olarak; çocu...