Zaman gelişirken, dünya güzelleşmeli diyor mantık
uzuvlarımız ama tarih kokan bir camiinin işlemeleri bizi en muazzam hislere
kaptırırken yeni bir yapıt aynı oranda donuklaştırıyor, tekdüze hisler inşa
ediyor öze dokunmadan yüzeysel… Bunu
durup bir düşünmeli ve başlamalı söze;
Gelişen zamanın dönüşen insanı; ruhunu tatmin edemediği bir
açlıkla saldırdığı teknoloji ile adeta bir erozyon etkisi yaratmaktadır.
Geçmişin o estetiği üzerine tek düze bir sistem ile günün monotonluğunu ortaya
sermektedir. Gelmemiş olan komünizmin illallah ettiren tek düzeliği, günümüzde
emperyalist güçlerin kolay yönetebilme planı ile kapitalizmin hırçın rüzgarlarının
desteğiyle çevremize ve benliğimize yansımıştır. Ekranlar arasında kalan
dostluklar ve binalara tıkıştırılmış yaşamlar…
İnsan tacirliğinin yasalarca yasaklandığı çağda yine aynı
yasalarca bedence değil ama ruhça insan istiflenmektedir, kullanılmaktadır ve
yönetilmektedir. Kıyafeti, yediği, içtiği belirli algılarla popüler kültür
denen dönemlik moda akımlarına göre sınıflaştırılmakta, dediğimiz gibi tek
düzeleştirilmektedir. Herhangi bir markanın bardağı ile kahve içmek veya o
bilindik markanın bardağı ile kahve içmek arasında fark yok iken günümüz algısı
araya dağlar kadar fark sermekte hatta üstüne dışlanmışlık hissi vermektedir. Moda
denen akım ile seçim şansı azalmış her sene moda olan renk desen ve şekillerde
kıyafet alma zorunluluğu gibi bir algı yaratılmıştır. Kapı tokmağına bile özen
gösterip şahsileştiren atalarımızın ardından bir erozyona uğramışçasına
minarelerin boylarını aşan çoğu zaman kendi evimizi dahi karıştırabildiğimiz
benzer beton binalar inşa edilmiştir. Gelişen teknoloji ile robotlaşan insan,
akıl yüceliğini rahatlık ve konfor ile paslandırıp evleri akıllı döşeyerek
herhangi bir odanın lambasını dahi kapamaya tenezzül etmemektedir. Tüm bu
örnekler aslında gelişimde mi yoksa yok oluş da mı olduğumuzu elbet düşündürmektedir.
Ruhu yok sayarak teknolojiye bağışlanmış anlık hazlar ile
gelişimde ve zirvede olduğu düşünülen insan tatmin edemediği duygusal açlığı
ile buhrana kapılmaktadır ve günümüzde sağlıklı bir ruha sahip bireyler ne
yazık ki azalmaktadır. Artan üçüncü sayfa haberleri, sinir krizleri,
tükenmişlik sendromları aslında paslanmış bir insan yapısının alarm veren
işaretleridir. Yaratılış gereği maneviyatı kodlanmış insanoğlu, duygu düşünce
ve benlik oluşturamamak ve bu eksikliği günledik hazlar ile kapatarak fark
edemediği için boşluğa düşmekte ve çareyi psikologların kapısını aşındırarak
bulmaktadır. Gelişen dünyanın etkisinin herhangi bir hastanenin sıra dahi
bulunamayan psikiyatr ve psikolog randevu listelerinde kanıtlayabilir duruma
gelmekteyiz. [1]
Tüm bunların oluş nedenini sorgular isek; aslında bir
merkezce yönetim gayesi ile bir doğal erozyon etkisi verdiği komplo teorisi
olmaktan çıkarak önümüze en gerçek hali ile gelmektedir. Araç medya , en büyük
silah reklam der isek, diziler filimler ahlak yozlaştıran programlar
dizilmektedir aklımızda ve insanlara hiö yaşayamayacakları lüks hayatlar
sunulmakta ve bir çeşit güdümleme ve hırs yüklenmektedir. Bir lamborcini’yi
herhangibir reklamda göremeyiz, çünkü o fiyat pahalılığında bir arabayı alan
şahış televizyon karşısında yönlendirilen değil kumanda merkezinde yöneten
kişidir , o güçtür ve geri kalan ise yani orta kesim, reklamların algı
yönetimlerinin esas seyircisi hükmedilmek istenilen kitle, yönlendiren ve halk
değimiyle ekonomiye can verenlerdir.
Kaybolan estetik beraberinde kaybolan güven ve
yanlızlaşmaları da getirmektedir. Gelişen bir zaman var ise tarih neden
özlenmektedir veya ramazanlar neden her geçen senede ‘hey gidi eski ramazanlar’
tamlaması ile gelmektedir? Düşünen robot değil düşünen karar veren seçen insan,
tek bir televizyon ekranına sığdırılmış dünyanın popüler kültürü değil, zengin
bir kültür kaybolmamış öz ve üstüne gelmiş yenilikler, işte insanlığı ancak özü
yıkmadan kurulan bir gelecek , ilerleyen bir teknoloji ,yaşanan bir gelişim
hakiki refaha ulaştıracaktır aksi halde ne yönetenler ne yönetilenler sosyal
bir düzeni ve huzuru sağlayamayacaktır. [2]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder