Toplumun
özü olan aile… Ailenin temelini atan, onu sevgi ve şefkatle yoğurup yeşerten
ise kadın. Onlar ana, eş, kardeş, evlat… Kısacası hepimizin hayatında
vazgeçilmez bir mihenk taşı.
Kendisinde
can bulduğumuz kadınlarımız Türk milletinin tarihi incelenirken atlanmaması
gereken bir konudur. Kadına verilen değer bir uygarlık ölçütüdür ve tarihte
hiçbir toplum kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış, ona Türklerin
tanıdığı kadar hak tanımamıştır. 12. yy. tarihçilerinden İbn Cübeyr, Türk
ülkelerinde kadına gösterilen saygıyı başka hiçbir yerde görmediğini söyler.
Ata
yurdumuz Orta Asya’da kadın her zaman erkeğin tamamlayıcı unsuru ve dengi
olmuştur. Han ile hatun yer ile göğün evlatlarıdır ve birbirinden ayrılamazlar.
Kadının yeri yedinci kat göktür, bu yüzden Türkler için kadın kutsaldır.
Kadının yüceliği Altay dağlarının en yüksek tepesine “Kadınbaşı” ismi verilerek
yaşatılmıştır. Türkler kadınları, kızları için can verir ve savaşırken kadın
yeri gelmiş doğurmuş, yeri gelmiş ülke yönetmiş, yeri gelmiş pusatlarını
kuşanarak cenk etmiştir.
O,
Oğuz Kağan’a evlat vererek Türk soyunun devamını sağlayan nurlu bir ışık…
Bozkurt
Destanı’nda Türk neslini devam ettirecek çocuğu koruyup büyüten dişi kurt…
Ergenekon
Destanı’nda Türk toplumuna yol gösterici, lider Aşina…
Pers
kralını dize getirip kan dolu bir fıçıya atan Saka kraliçesi Tomris Katun…
Büyük
Selçuklu Devleti’nin parçalanmasını önlemede kocası Tuğrul Bey’in yardımına
koşan Altun Can Hatun…
Deli
Dumrul canının yerine can bulma çabasına girdiğinde ona hiç çekinmeden canını
vereceğini söyleyen asil Türk kadını…
Bu
asilliğe sahip bir başka kadın tasviri de amazonlardır. Türk mitolojisini
incelediğimizde at binen, savaşçı kadın tasviri ortaya çıkacaktır. Dede
Korkut’a göre bu savaşçı amazonların Türklerdeki karşılığı Alp Kızlarıdır. Oğuz
ülkesini yöneten yedi kız, Kırgızların atası kabul edilen kırk kız bu Alp
Kızlardır.
Anadolu’nun
Türkleşmesinde esas olan 4 teşkilattan biri de Bacıyan-ı Rum (Anadolu Kadınları
Birliği) teşkilatıdır. Hacı Bektaş-ı Veli’ye yakınlığıyla bilinen tasavvuf ehli
olan Fatma Bacı’nın önderliğinde kurulan bu teşkilat; İslamlaştırma
çalışmalarına aktif olarak katılması, askerî birliklerde kilit roller
üstlenmesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasında önemli bir yere sahiptir.
Türk
kadınının fedakârlığının yadsınamaz bir gerçeklik olduğunun başka bir
göstergesi de Kurtuluş Savaşı’dır. Şerife Bacı, Gördesli Makbule Hanım,
Erzurumlu Kara Fatma, Kılavuz Hatice ve belgelerde adına rastlanmayan daha nice
eli öpülesi…
Ne
yazık ki günümüz toplumunda kadına hak ettiği değer verilmemektedir. Şiddet
gören kadınlar, çocuk gelinler, maddî-manevî emeği sömürülenler ve can, mal,
namus güvenliği giderek azalan kadınların olduğu bir toplum çözülmeye
başlayacaktır. “Bu gidişat nereye?” diyerek her bireyde bir farkındalık
oluşmalı ve her bir Türk kızı sahip olduğu statünün gereklerini yerine
getirmeye çalışmalıdır. Hüseyin Nihal Atsız’ın da dediği gibi “Yalnız süs
peşinde koşan bir kız, analık ve yurt duygularından uzaklaşmış müstakbel bir
kokettir. Bu vatanın iyi dans eden, şu kadar elbisesi olan, güzel boyanan,
hatta kusursuz pasta yapan kızlara değil; ‘bu vatana şerefli oğullar ve
faziletli kızlar yetiştirmek en büyük borcumdur’ diyen kızlara ihtiyacı
vardır”.
“Oğlunla
ordu olasın, kızınla yurt kurasın!” Türkmen duası ve Türk kadınının eskisi gibi
saygın bir konuma gelmesi umuduyla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder